Atatürk'ün 100. Doğum Yıldönümünde "Atatürkçülük-Kemalizm" in bir ideoloji olarak oluşturulması ve ideolojik arayış içinde bulunan toplumumuzun ve gençlerimizin ulusal bir ideoloji etrafında birleştirilerek, Türkiye'ye ve Kemalizm'e düşman çevrelerin ideolojik tuzaklarına düşmekten kurtarılması büyük önem taşımaktadır.
Öteden beri, kanaatimiz şudur ki, Atatürk'ün 100. Doğum Yıldönümü dolayısı ile yapılacak çalışmaların ve masrafların gerisinde, ilerisi için bize kalacak en anlamlı ve hatta tek anlamlı eser, Kemalist İdeolojinin oluşturularak Türk Toplumunun ve kuşaklarının istifadesine sunulması ve Kemalizm sadece mazide yaşanmış parlak bir "Tarihsel Olay" değil, Türk Toplumunun tüm sorunlarının çözümünde kullanılacak ve geleceğe dönük sürekli bir dinamizm olduğunun ve bunun Ulusal Egemenlik, Milliyetçilik, Laiklik, Pragmatik Akılcılık gibi ilkelere sahip bulunan bir "Ulusal Modernleşme" ideolojisi olduğunun anlatılmasıdır.
Öyle ise, hareket noktası olacak baş sorun "İdeoloji" deyiminden ne anlaşılması gerektiğidir.
"İdeoloji" deyiminin ilk defa Fransız Devrimi esnasında ortaya atıldığını ve 1796'da Destutt de Tracy tarafından kullanıldığını görüyoruz. Çağımızın ünlü Fransız siyaset bilimcisi ve Anayasa, Hukuku Profesörü Maurice Duverger'in vurguladığı gibi, ideolojiler, fikir, düşünce ve inanç sistemleridir. İdeoloji deyiminin 1796'dan bu yana kullanıldığı 200 yıla yakın bir süre zarfında açık-saçık bir muhteva taşıdığı söylenemez. Bununla birlikte ideolojinin felsefeden ziyade, bir düşünce tarzı olduğu ve politikayı değil, siyasal aksiyonun programını oluşturduğu konusunda genel bir mutabakat vardır.
Böyle olunca da Kemalizm'in ulusal modernleşmenin inanç sistemi ve aksiyon programı olmak yönünden bir ideoloji olduğu ortaya çıkar.
İdeolojiden çok söz eden ve üç ciltlik bir "Alman İdeolojisi" adlı eseri kaleme alan Karl Marx'ın bile ideolojiden neyi kasdettiğini ve herşeyden önce, ideolojinin içeriliğinin ne olduğunu açıkça anlattığı söylenemez. Buna rağmen, Marksist olmayan yazarlar Marksizmi başlıca ideoloji örneği kabul ederler.
Marx'ın çok sık kullandığı ve fakat içeriliğini anlatıldığı ideolojinin toplumsal sınıfların eseri olduğu anlaşılmakta ve Marksistler ideolojileri sadece toplumsal sınıfların ifadesi olarak kabul etmektedirler.
Oysa, yine Prof. Duverger'in de vurguladığı gibi, çağımızda ideolojilerin gelişmelerinde sınıflardan başka daha birçok unsurlar yer alır. Meselâ; merkezileşme ve bürokrasi üzerindeki ideolojiler aynı sınıfın içindeki yönetenlerle yönetilenler arasındaki anlaşmazlıklar, merkezleşme aleyhindeki ideolojiler ise Başkent'e karşı Taşra'nın emellerini ortaya koyar, Kemalizm gibi, Milliyetçi ideolojiler özgürlük ve bağımsızlığı tehlikeye girmiş bir ülkenin sınıfsal değil, ulusal bir başkaldırsı neticesinde oluşmuştur.
İdeolojilerin toplum güçlerini yansıtmaları, ideolojilerde düşünürlerin ve sistem yaratıcılarının büyük bir etki yapmadığı anlamına gelmez. Marx olmasa idi, nasıl olsa yine bir Sosyalist İdeoloji olacak ve fakat aynı muhtevaya, nüfuz ve yayılma gücüne sahip bulunmayacaktır. Mustafa Kemal'de, Montosquieu Adam Smith, Karl Marx ve Victor Hugo gibi, kendi çağlarının ve toplumlarının haykırışlarını aksettiren "sesli yankılar" dır. Bunlar toplumsal güçlerin bir çeşit aletleri ve organlandır:
Kurdukları sistemler, sadece kafaların içinde kendiliğinden doğup dışarıya fışkırmaz, bu sistemlerin unsurları toplumdan gelir, onlar da toplumun ihtiyaçlarına tercüman olurlar. Fakat sistem ve ideoloji yaratıcıları sadece kaydedici aletler durumunda oldukları zannedilmemelidir.
Toplum onlara taş, kaya verir, onlar da, bu taşlarla ve kayaları yapıyı veya heykeli oluştururlar. Yani, görevleri bir mimarı ve heykeltıraşı andırır. Kişisel dehalarının etkisi ve sentez yapma yetenekleri çok önemlidir.
Birçok ideolojiler, bunların dağınık unsurlarına, düzen verecek, bütün parçaları birbirine kuvvetle geçmiş bir sistem hâline koyacak birinci sınıf bir düşünürü bulamamış olmanın çok acısını çekmişlerdir. Faşizm ve Hristiyan Demokratlıkta bir Karl Marx'm olmaması bu ideolojilerin gelişimini oldukça güçleştirmiştir. Sistem ve ideoloji yaratanın ifade gücü, sentez yapma yeteneği kadar önemlidir. Mustafa Kemal Atatürk bu bakımdan da emsalsizdir.
İdeolojilerin, politik çatışmaların gelişiminde; bir yandan iktidarları ve muhalefetleri düzene sokup, sistemleştirmek, diğer taraftan anlamaya veya anlaşmazlığa değerler üzerinden bir itiraz niteliği vermek gibi niteliği vardır. İdeolojilerin her şeyden önce vatandaşların politik bilinçlerini geliştirmeye yaradığıi da inkâr edilemez.